Tez Ara




ARAMA SONUÇLARI

( H. 300-392/M.912-1002) yıllar arası Endülüs'ün karşılaştığı iç ve dış zorluklar

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2017 Diğer
Endülüs en güçlü dönemini (H.350-392/M.962-1002) yılları arasında yaşamıştır. Aynı zamanda bu yıllar arasında Endülüs, İslam dünyasında zirveye ulaşmıştır. Bu dönemi araştıran tarihçiler bu dönemi diğer dönemlerden her alanda ayrı tutarlar. Çünkü Endülüs'te tahta çıkan III. Abdurrahman Nasır ülkede siyasi birliği yeniden tesis etti bu da bir takım gelişmeleri beraberinde getirdi. Bu gelişmelerden en önemlisi; Endülüs'te yaşayan farklı etnik yapılar olan Muvelldun, Arap, Vizigotlar ve Berberiler arasındaki etnik milliyetçiliğin bitme noktasına getirilmesidir. Endülüs'te iç karışıklıklar sona erdirilip siyasi birlik sağlandığı için II. Hakem Mustansır ve Muhammed b. Ebî Amir Mansur dönemlerinde devletin gücü dış politikada hissedilmeye başlandı. Endülüs'ün dışarıyla olan mücadelesindeki ilk amacı Kuzey Endülüs'te bulunan Hıristiyan krallıkları kendi hâkimiyeti altına almak, Hıristiyan birliğini dağıtmak ve toplumla kaynaşmayı gerçekleştirip Endülüs içinde yaşamalarını sağlamaktı. İkinci amacı ise o dönemde Mağrib'de (Tunus, Fas, Cezayir) hâkim olan Fatımîler'in hâkimiyetini sonlandırıp Mağrib'de kendi seçtiği idareciler vasıtasıyla bu toprakları idare etmekti. Üçüncü amacı ise Kuzey Avrupa'dan gelen Cermenler'in saldırıları sona erdirmekti. Bu amaçları gerçekleştirmek için birçok savaş meydana gelmiştir ve bu savaşların çoğu zaferle sonuçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Endülüs, İspanya, Mağrip, III. Abdurrahman, II. Hakem, Mansur, Fatimîler, Cermenler, Hristiyan ve Müslümanlar.

: investigating the effect of different rheological models on the blood flow in capillary segments

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans İngilizce 2021 Diğer
Bu çalışma, kılcal damarlarda farklı reolojik kan akışı modellerinin uygulanmasının etkisini özetlemektedir. İnsan kan akışının evrensel olarak kabul edilmiş tek bir hesaplama modeli olmadığı için farklı yaklaşımlar araştırılmaktadır. Bu çalışmada, bir kapiler segmentin üç boyutlu eş odaklı mikroskop görüntüsü ANSYS Fluent kullanılarak modellenecek ve analiz edilecektir. Üç farklı model incelenmiştir: Newton modeli, Newton olmayan Carreau modeli ve ampirik ilişki. İlk model, segment boyunca sabit bir viskoziteye sahiptir. İkinci model, Carreau modeli kullanılarak kanın kesme incelmesi davranışını açıklamıştır. Son model de ise, kanın bağıl görünür viskozitesini tüp çapı ve kan hematokritiyle ilişkilendiren ampirik bir ilişkidir. 3D, sabit, laminer, tek fazlı Newtonian ve Newtonian olmayan akış modelleri, mikro damar segmenti boyunca kan akışını araştırmak için kullanılmıştır. Simülasyon sonuçları, yukarıda bahsedilen modelleme yaklaşımlarını kullanmanın sonuçlarını anlamak için değerlendirilmiştir. Modeller arasında gözle görülür bir fark sergilediği için basınç düşüşünün en önemli sonuç olduğu bulunmuştur. Öte yandan, modelin değiştirilmesinin hız ve girdap sonuçları üzerinde küçük bir etkisi vardır. Ayrıca hematokrit değerinin küçük bir yüzdeyle bile artırılmasının basınç düşüşünde gözle görülür bir artışa yol açtığı da fark edilmiştir.

11 Eylül sonrası Türkiye-Irak ilişkilerini etkileyen paradigmalar

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Diğer
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra iki bağımsız ülke olarak ortaya çıkan Türkiye ile Irak arasındaki ilişkiler Ortadoğu'da ve dünyada yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler gölgesinde şekillenmiştir. Osmanlı'dan sonra 1920 yıllında tarih sahnesine çıkan Modern Irak Devleti uzun yıllar İngiliz Mandası altında kalmıştır. Dolayısıyla bu dönemde Irak devleti dış politikasında herhangi bir varlık göstermemiştir. Genelde bu dönemde Irak dış dünya ile ilişkilerini İngiliz Mandası kontrolü altında kurmaya çalışmıştır. 1932 yılında İngiliz Mandası'ndan kurtulduktan sonra Irak, dış dünya ile özellikle Batı'ya açılan kapısı olan Türkiye ile doğrudan ilişki kurmaya başlamıştır. Türkiye'nin ve Irak'ın 1937 yılında Ortadoğu bölgesinde kurulan Sadabat Paktı'na katılmaları iki ülke arasındaki ilişkileri olumlu yönde etkilemiştir. 1955 yılında Soğuk Savaş şartları altında Ortadoğu'da SSCB'nin tehdidini engellemek adına tanzim edilen Bağdat Paktı, Türkiye-Irak ilişkilerini pekiştirmiştir. Fakat 1958 yılında Irak'ta askeri ihtilal olmasından ötürü kısa bir süreliğine ikili ilişkiler kötüleşmiştir. 1980'lerden sonra Türkiye-Irak ilişkilerini olumsuz bir şekilde etkileyen bazı faktörler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlardan en önemlisi PKK terör örgütünün özellikle İran-Irak Savaşı sırasında Kuzey Irak'ta oluşan güç boşluğundan istifade ederek bölgeye yerleşmesi ve oradan Türkiye aleyhine silahlı eylemlerde bulunması olmuştur. Bu dönemde iki ülke ilişkilerini belirleyen bir diğer önemli faktör Saddam Rejimi'nin Türkmenlere yönelik yaptığı baskılar olmuştur. Bunlara rağmen Türkiye-Irak ilişkileri 1990 yılına kadar olan sürede Ortadoğu'da bulunan diğer ülkelerinin ilişkileri ile kıyasla daha istikrarlı bir istikamette ilerlemiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin kırılma noktası ise 1990 yılında Kuveyt'in Irak tarafından işgal edilmesiyle başlayan ve Birinci Körfez Krizi olarak adlandırılan süreç olmuştur. Söz konusu krizde Türkiye'nin Irak'a karşı cephe alması, krizin ardından büyüyen PKK terör örgütü, Kuzey Irak'ta oluşan Kürt yapılanması ve Türkmenlerin durumu gibi gelişmeler 1990 yılından sonra Türkiye ile Irak arasındaki ilişkileri belirleyen en önemli paradigmalar olarak görülmüştür. ABD'nin 2003 yılında Irak'a yönelik gerçekleştirdiği askeri müdahale zaten sorunlu olan Türkiye-Irak ilişkilerini daha da karmaşık bir hale getirmiştir. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgali, Türkiye-Irak ilişkilerini etkileyen ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İşgalin ardından Irak'ta merkezi otoritenin zayıflaması, Şii grupların yükselişi, PKK'nın Kuzey Irak'ta manevra kabiliyetini yükseltmesi, Kürtlerin devletleşme sürecine girmeleri, Irak'ın İran nüfuzu altına girmesi, Türkmenlerin durumu, Sünni grupların işgal sonrası Irak siyasetine yeniden entegre olması ve ülkenin mezhep çatışmasından dolayı bir istikrarsızlığa doğru sürüklenmesi gibi Irak kaynaklı sorunlar Türkiye-Irak ilişkilerinin yönünü belirlemiştir. Çalışmada yukarıda özet olarak anlatılan bu gel

11 Eylül sonrasında askeri alanda ABD hegemonyası ve Türkiye'nin rolü

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2014 Diğer
Bu tezin amacı, Gramscian yaklaşım üzerinden ABD askeri hegemonyasının nasıl inşa edildiğini, 11 Eylül sonrasında nasıl sürdürüldüğünü göstermek ve ABD hegemonyasında Türkiye'nin yerini ve rolünü değerlendirmektir. Tezin temel varayımı: 11 Eylül'den sonra ABD hegemonyasında rızadan zora kayışı ifade eden askeri gücün ön plana çıkmasına rağmen ABD, ortak çıkarlara, kültüre ve değerlere vurgu yapan bir söylem kullanarak uluslararası kamuoyundan askeri müdahalelerine onay alıp kendi kültürel ve ahlaki liderliğini korumayı başarmış ve Türkiye, ABD hegemonyasının sürdürülmesine katkı yapmıştır. 11 Eylül'den hemen sonra ABD, Terör ile Savaş hegemonik söylemini ileri sürmüş ve onun yayılması için çaba göstermiştir. Uluslararası güvenliğe ve barışa tehdit oluşturan terörizmin yok edilmesinin ve Ortadoğu'da istikrarın sağlanmasının gerekliliğini gündeme getiren ABD, bu ortak çıkarlar etrafında dünya kamuoyunu birleştirmeye çalışmıştır. Askeri güce başvururken de ABD, ortak yarar ve çıkar için bunu yaptığını ilan ederek uluslararası kamuoyunun desteğini almayı başarmıştır. Tezin teorik ve kavramsal çerçevesi ortaya konduktan sonra ABD hegemonyasının askeri, ekonomik ve kültürel unsurlardan oluşan üç ana dayanağı tartışılmış; ardından 11 Eylül olayları sonrasında ABD hegemonyasının nasıl işlediği ve hangi değişikliklere uğradığı incelenmiştir. Bu bağlamda ABD hegemonyasında rızadan zora kayışın örneği olarak ABD'nin Afganistan'a müdahalesi ve müdahale sonrası gelişmeler ele alınmıştır. Ondan sonra birbirlerine bağlı üç konu olan Türkiye'nin NATO'daki rolü, ABD'nin Afganistan'a müdahalesi sonrasında Afganistan'da yeniden yapılandırma sürecine katkısı ve bunlarla ilgili söylemler üzerinde tartışılmıştır. İncelemenin sonucunda 11 Eylül sonrası dönemde Türkiye, güvenlik, ortak çıkar, barış odaklı ABD ve NATO'nun söylemlerinin yayılışını sağlayarak NATO'ya karşı oluşturulabilecek muhalefeti ve ortaya çıkabilecek hegemonya karşıtı söylemleri engelleyerek ABD hegemonyasının sürdürülmesine katkıda bulunduğunu iddia edilmiştir.

11.-15. yüzyıllar arasında Bizans mimarlığında Aristokrat konutları

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Diğer
Erken dönem Hıristiyan toplumu hala Antik Çağ'dan miras kalan güçlü bir kamusal karaktere sahiptir. Orta Bizans dönemi toplumunda günlük yaşam ve aile kavramına duyulan ilgi gittikçe daha özel bir durum haline geldi. Bununla birlikte, bu olgu konut mimarisine de yansıtılmıştır. Geç Antik Dönem boyunca, yayvan bir plana sahip ve peristilli avlusu olan aristokrat konutlar inşa etme geleneği terk edilmiş, bunun yerine evler daha özel ve kendi içine kapalı bir görünüm kazanmıştır. 11. yüzyıldan sonra ortaya çıkan yeni bir aristokrasi, sarayların inşasında tek bloklu ve müstahkem görünüşlü bir yapıyı tercih etmeleriyle kendine özgü karakterini ortaya koymuştur. Bizans'ın son yüzyılları boyunca, hane veya oikos , aristokrasi için gücün, sosyal statünün ve ailenin devamlılığının bir sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu tez, 11. yüzyıldan sonra Bizans aristokrasisinin ortaya çıkışını, doğasını ve bir kurum olarak oikos'un önemini incelemektedir. Bunu, çağdaş yazılı kaynakların analizi ile birlikte mevcut arkeolojik kalıntılara dayanarak, aristokrat konutlarının araştırılması takip etmektedir.

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin uluslararası basın yansımalarında Türkiye algısı

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Medyanın dijitalleşmesi, her gelişme ve bilginin artık meydana geldiği ya da üretildiği anda doğrudan olay yerinden kamuoyuna ulaşmasını sağlamaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de gerçekleşen darbe girişimi ve ardından gelişen olaylar da dijitalleşmiş medya tarafından anlık bir hızla tüm dünyaya yayılmış, girişimin yankıları ve ortaya çıkardığı sosyal, siyasal ve ekonomik etki büyük olmuştur. Başarısız sonuçlanan darbe girişiminin, uluslararası medyada geniş şekilde yer alması, örneklem olarak seçilen yayınlardaki haber ve yorum metinlerinin kaynak, mesaj ve mesajların taşıdığı duygusal değerler çerçevesinde incelenmesini önemli kılmıştır. Haber ve yorumlarda yer alan düşünce ve söylemin, nitel araştırmalarda kullanılan bir analiz tekniği olarak ethos, logos ve pathos temsillerine göre analiz edilmesi, Türkiye'ye ilişkin var olan derinlikli düşünsel ve duygusal yaklaşımı ortaya çıkarması açısından anlamlı bulunmuştur. Çalışmada birer veri olarak kabul edilen 87 metin, çalışmaya örneklem olarak alınan, Rusya basınının Izvestia, Büyük Britanya'nın The Guardian, Amerika Birleşik Devretleri'nin The New York Times, Romanya'nın Jurnalul Na?ional ve İspanya'nın La Razon uluslararası internet gazetelerinin, 15 Temmuz - 15 Ağustos 2016 tarihleri arasında yayımladıkları haber ve yorumlardan seçilerek çözümlenmiştir. Bu çözümlemelerin ardından, örneklem olarak alınan gazetelerden seçilen birer medya profesyoneli ile görüşme ve ayrıntılı yazışma yapılmış, kendilerine yöneltilen sorulara alınan cevaplar da çalışma açısından birer veri olarak değerlendirilmiştir. Çalışma dört hipoteze dayandırılmıştır. Elde edilen verilere göre araştırmanın birinci ve üçüncü hipotezleri kısmen, ikinci ve dördüncü hipotezleri ise tamamen doğrulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Darbe, Türkiye, Ethos, Logos, Pathos

15 Temmuz darbe girişiminin Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan medyasındaki yansımaları üzerine bir araştırma

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Bu çalışmada Türkiye`de yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan medyasındaki yansımaları, örnekleme dahil edilen organlarının Türkiye`deki darbe girişimi üzerine sayfalarına taşıdığı haberler bağlamında mercek altına alınmaktadır. Çalışmanın analiz bölümünde içerik ve söylem çözümlemesi yöntemleri kullanılarak örnekleme dahil edilen basın organlarının 15 Temmuz temalı haberleri incelenmektedir. Analiz bölümünde örneklem içerisinde yer alan ülkelerin basın organlarının Türkiye`deki 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gelişmeleri hangi boyutta okurlarına duyurdukları analiz edilmektedir. Çalışmanın birinci bölümünde Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki darbeler dönemi, ikinci bölümünde Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan basınlarının tarihsel gelişim süreci, üçüncü bölümünde ise 15 Temmuz darbe girişiminin ardından örnekleme dahil edilen ülkelerde bu girişim üzerine yapılan haberler ele alınmaktadır. Örnekleme Azerbaycan`dan 5, Kazakistan`dan 4, Özbekistan`dan 4 ve Kırgızistan`dan 3 olmak üzere toplam 16 basın organı dahil edilmiştir. Çalışma, bahsi geçen ülkelerin yazılı basınlarında yer alan 15 Temmuz konulu haberler üzerinden bu ülkeler ile Türkiye arasındaki ilişkilere ve tarihsel bağlara açıklık getirmeyi hedeflemektedir.

15. yüzyılda Türk-İran yemeklerin karşılaştırması

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2022 Diğer
Yüzyıllar boyunca medeniyetler arasında kültür unsurlarının değişimi kaçınılmaz olmuştur. Özellikle yakın coğrafyada yaşayan topluluklarda bu değişimin yoğun olduğu görülmektedir. Bu yoğun etkileşimin bir örneği de Türk ve Fars kültürleri arasında yüzyıllar boyunca gerçekleşmiştir. Bu etkileşimin görüldüğü kültür alanlarından biri mutfak kültürüdür. Mutfak kültüründe görülen değişimler yıllar içerisinde toplumlarda yaşanan tarihî, kültürel, ekonomik, sosyal olaylar ve bu olayların yakın coğrafyalara olan etkisi yüzünden gerçekleşmektedir. Bu yüzden günümüzdeki Türk-Fars mutfak kültürlerinin benzer yönleri eski dönemlere dayanılması düşünülürse bu yemek kültürlerinin incelenmesi için tarihî kaynaklar üzerine kapsamlı bir araştırma yapma gereği duyulmaktadır. Bu bağlamda 15. Yüzyılda Timurlar döneminde yeme-içme, kumaş, elbise vb. temalı unsurları kullanılarak hiciv tarzda yazılan mizahi şiir divanları dikkat çekicidir. Bu şiir divanlarının başında yeme-içme unsurlarını en ayrıntılı anlatan ve bu şiir tarzının öncüsü olan Ebu^ I·sha^k Fahreddi^n Hala^c-i S¸i^ra^zi^'nin yazdığı 'Dîvân-i Et'ime' ve aynı dönemde ilk defa Osmanlı yemekleri ele alan Muhammed bin Mahmud S¸irvani^'nin yemek kitabı ile Osmanlı kayıtlardaki yeme-içme unsurlarını içeren diğer kaynaklar Türk-Fars mutfak kültürlerinin geçmişiyle ilgili önemli bilgiler aktarılmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada adı geçen 'Dîvân-i Et'ime' eserinden doküman analizi yöntemiyle yiyecek içecek isimleri çıkarılarak Osmanlı mutfağındaki S¸irvani^'nin yemek kitabı ve 15. Yüzyıla ait diğer Osmanlı kaynaklarla biçimleriyle karşılaştırılmıştır. Bulgulara göre bulunan 48 benzer yemek ve içecek isminin günümüzdeki tüketim durumları ve yapılışları araştırılmıştır. Çalışmada bu yemeklerin 15. Yüzyıldaki İran-Türk mutfaklarındaki tarifleri günümüzdeki tarifleriyle karşılaştırılarak tartışılmıştır. Sonuçlara göre günümüzde bu iki mutfak kültüründe bulunan birçok ortak yemek ismi veya reçete benzerlikleri eski yüzyıllara dayanıldığı bilgi edinmiştir. Son olarak bu çalışma yemekleri Türk-İran toplumlarına ve yabancı turistlere daha iyi tanıtabilmek adına bazı önerilerde bulunmuştur.

16. yüzyıl batı (Oğuz) Türkçesindeki Arapça unsurlar

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2019 Türk Dili Bilim Dalı
Batı Türkçesi, 13. yüzyıldan itibaren gelişerek yazı dili hâline gelmiştir. Daha sonra yerini klasik Osmanlı Türkçesine bırakmıştır. Doğuda Çağatay, Kuzeyde Kıpçak Türkçesi ile temsil edilen Orta Türkçe dönemi Türk lehçelerinin Batıdaki temsilcisi Oğuz Türkçesidir. 16. Yüzyıl Batı (Oğuz) Türkçesindeki Arapça Unsurlar adlı çalışmada, 16. yüzyılda yazılan eserler incelenerek eserlerde geçen Arapça unsurlar tespit edilmiştir. Çalışmada, Fuzûlî Divanı, Bâkî'nin Meâlimü'l-Yakîn adlı eseri ve Şemseddin Sivasî Divanı taranmış ve adı geçen eserlerde Arapça unsurlar ortaya konulmuştur. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin himayesinde olan ülkelerden örnek olarak Sudan seçilmiştir. İkinci bölümde şairler ve eserleri ile ilgili genel bilgilere yer verilmiştir. Son bölümde ise eserlerde geçen Arapça unsurlar terkipler, atasözleri, ayetler, hadisler ve dua cümleleri Türkiye Türkçesine çevrilmiştir. Bu eserlerin incelenmesi ve eserlerde geçen Arapça unsurların ortaya çıkarılması ve bilim dünyasına kazandırılması 16. yüzyılda Arapçanın Türkçeye ne derece nüfuz ettiğini ortaya koyması bakımından ayrı bir değer taşımaktadır.

16. yüzyıl Osmanlı-Japon örnekleri bağlamında altın ve gümüş kullanımlı kaftan ve kimonolar

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Kaftan ve kimono, sırasıyla Osmanlı ve Japonya'nın geleneksel kıyafetleridir. Bu kıyafetler, iki ülkenin tarihsel süreçleri, coğrafi şartları ve kültürlerinin etkisi altında şekillenmiştir. İlk olarak insanlar, altın ve gümüşü, toplum içerisindeki yerlerini ve güçlerini göstermek hükümdarlar tarafından süs olarak kullanmışlardır. Daha sonra bu madenler, kıyafetin içine de yer almaya başlamıştır. 16. yüzyıla ait altın-gümüş kullanımlı kaftanlar ve kimonolar, genellikle imparatorlar, seçkinler ve üst düzey savaşçılar tarafından giyilen kıyafetler olmuştur. Kaftanlarda kullanılan, renkler ve motifler, uyum içinde ve titizce yerleştirilmiştir. Osmanlı kültüründe, ölen sultanlardan kalan değerli kaftanlar, bohçalarda saklanmıştır. Japonya'da ise kimono sahiplerinin akrabaları ve torunları bu kimonoları hazine gibi korumuşlardır. Bu sayede, ihtişamlı kaftan ve kimonolar günümüze kadar ulaşmıştır.

16. yüzyılda Karadağ'da Osmanlı deniz üsleri

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2017 Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı
Karadağ kıyıları Adriyatik'in güney kısmındaki 293 kilometrelik küçük bir bölgeyi kapsamaktadır. Karadağ sahilleri, Adriyatik'in çıkışında bulunduğu ve çevresinde yüksek ve sarp dağlarla sağlam bir korunma altında olduğu için tarihte stratejik olarak büyük önem taşımıştır. Bu yüzden de kendine Adriyatik'in hakimi demek isteyen buralara sahip olmak zorunda idi. 15. yüzyılın sonunda ve 16. yüzyıl boyunca bu bölge için Avrupa'nın iki gücü mücâdele etmiştir: Osmanlı İmparatorluğu ve Venedik Cumhuriyeti. Günümüzdeki Karadağ sahili, iki gücün sürekli savaşması ve ikisinin de geri çekilmek istememesi sebebiyle tarih boyunca hep bölünmüş olarak kaldı. 1482 senesinde Nova ve Risan'ın alınmasıyla Osmanlılar, Adriyatik'in Karadağ kıyılarında kendi varlığını teyit etmiş ve 1571 senesinde Ülgün ve Bar'ı alarak Karadağ kıyısının büyük kısmına sahip olmuşlardır. Venedik'in elinde Kotor, Perast ve Budva şehirleri kalmıştı. 16. yüzyıl boyunca süren Osmanlı-Venedik çatışmalarında Osmanlı deniz üslerinin önemi, sadece askeri değil aynı zamanda korsan üslerininde bulunmasından anlaşılabilir. Ayrıca Akdeniz'in bu bölümünde gerçekleşen ticaret büyük ölçüde Osmanlı, Venedik ve Dubrovnik arasındaki ilişkileri etkiledi. Osmanlı İmparatorluğu bu bölgelerde 1880'e kadar hakimiyetini sürdürdü ve bu tarihten sonra kesin olarak çekilmiş oldu. Anahtar kelimeler: deniz üsleri, kaleler, korsanlar, Nova, Ülgün, Bar, Osmanlılar,Dubrovnik, Venedik, ticaret, levendler

16. yüzyılda Yemen ve Hicaz eyaletleri ekonomik durum (Karşılaştırmalı inceleme)

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Tarih Bilim Dalı
Bu çalışmanın temel amacı Hicaz ve Yemen eyaletlerinin 16. yüzyıldaki ekonomik durumlarını karşılaştırmalı tarih yöntemi çerçevesinde inceleyerek elde ettiğimiz verileri tarih bilimi çerçevesinde ortaya koymaktır. Ekonomik tarihi çalışmaları diğer tarih bilimi çalışma alanlarına kıyasla bizlere birçok alanda veriler sunmaktır. Genel anlamıyla Arap ülkelerinin kütüphaneleri ve dar alanda Yemen kütüphanelerinin ihtiyacı mukabilinde, 16. yüzyılda Osmanlı idaresi altında bulunan Arap vilayetlerinin durumları hakkında yapılacak araştırmaların ve akademik çalışmaların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Hicaz yarımadasında birbirlerine komşu Hicaz ve Yemen tarih boyunca dini ve stratejik açıdan her zaman önemli olmuşlardır. 16. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı topraklarına katılan bu coğrafyadaki iki eyalet Osmanlı döneminde de sahip oldukları önemi devam ettirmişlerdir. Bu araştırmada Arapça kaynakların yanı sıra Türkçe kaynaklardan da yararlanma gayreti gösterildi. Ancak söz konusu dönemde Yemen ve Hicaz'ın ekonomik durumlarının boyutlarının ne oranda olduğunu gösteren kaynaklar, Türkçede de oldukça az sayıda kaynaklardır. Yemen ve Hicaz vilayetlerinde ekonomik açıdan durumları gösteren bilgilerin azlığı, bizi farklı bilimsel yöntemleri kullanmaya sevk etti. Bizlerde ilgili kaynak çalışmamızda 16. yüzyıl yerine çok fazla değişiklik göstermeyecek kadar sabit kalmış konularda 17. ve 18. yüzyıl kaynaklarında verilen bilgilerden titizlikle yararlandık. Arap yarımadasının batısında ve güneyinde Hicaz ve Yemen eyaletleri; 16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu için birisi kutsal bir merkez birisi de stratejik bir merkez olarak önemli iki eyalet olmuşlardır. Anahtar Kelimeler: Yemen, Hicaz, 16. Yüzyıl, Ekonomik Durum.

16. yy. şairi Muîdî'nin şiirlerinde nebatlar

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2014 Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı
Bu çalışmada 16. yüzyıl şairlerinden Rumeli topraklarında yetişmiş Kalkandelenli Mu'îdî'nin Divanı'ndaki bitkiler incelenmiş ve 16. yüzyıl şiir dünyasında bitkiler ile ilgili tasavvurlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda yakın zamanda mevcut tek nüshası üzerine doktora tezi yapılmış olan metne sadık kalınmıştır. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan girişte şairin hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri asıl konumuz olmadığından dolayı ilmî neşrinden faydalanılarak özet halinde kısaca verilmiştir. İkinci bölüm asıl konumuz olan bitkilerin incelenme bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde bitkilerle alakası olması vesilesiyle bitkilerin yetiştikleri mekanlar ve bitkiler alt başlığında ağaçlar, meyveler, çiçekler ve hubûbat ile alakalı tasavvurlar sıralanmıştır. Tezimizin asıl konusu olmasından dolayı en geniş bölümü ikinci bölüm kapsamaktadır. Bu bölümde divanda tespit edilen her türden bitkiler ve onlar ile alakalı tasavvurlar ayrıntılı bir şekilde verilmiştir. Üçüncü bölümde çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuç ve değerlendirme yapılmıştır. Bitkiler ile alakalı yapılacak genel bir çalışmada araştırmacıların faydalanabilmesi için üçüncü bölüm sonunda çalışma içinde uygulanan metoda göre alfabetik sırayla geniş bir bitkiler dizini verilmiştir. Tezimiz eserimizde kullandığımız kaynakça ve ekler kısmıyla sona ermektedir.

17 ve 18. yüzyıl İran resim sanatında batı etkileri

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2016 Türk ve İslam Sanatı Bilim Dalı
İran'da 16. yüzyıla kadar İran resim sanatına Batı'dan yansıyan yoğun bir etkinin izlerine rastlanmamaktadır. Bu tarihe kadar daha çok aynı coğrafyada kurulmuş önceki dönemlerden devralınan ve sentezlenen etkiler söz konusudur. 16. yüzyıl sonunda iktidar savaşı içinde yaşanan çalkantılarla birlikte resim sanatında da bazı değişimler gerçekleşmiştir. Bu değişimlerin en önemlisi ressamların gerçekçi yaklaşımla günlük olayları işlemeleri ve tek yaprak resimlerin çoğalmasıdır. İsfahan Okulu'nun ortaya koyduğu eserler bu gelişmeye işaret ederler. 17. yüzyılda İran'ın plastik sanatlarında, her açıdan bir devrim gerçekleşmiştir. Bu dönemdeki kalkınma, Şah I. Abbas'ın (1588-1629) girişimleriyle başlatılmıştır. Şah I. Abbas'ın özellikle Hıristiyan Avrupalılara karşı dostluğu ve hoşgörülü tutumunun etkisiyle çok sayıda yabancı İran topraklarına gelmiştir. Yabancı şirketler, dinî heyetler ve seyyahların yanlarında getirilen ressamlar, Avrupa'da yaşanan Rönesans ve sonrasındaki Barok sanatın son buluşlarını İran'a taşımışlardır. Avrupalı ressamların gelişi, İran ressamlarının natüralist resimlere odaklanmalarını artırmıştır. 17. yüzyılın ikinci yarısında gelen Avrupalıların sayısı tarihi bir rekor kaydetmiş, bu yüzyılın hemen hemen tüm ünlü Avrupalı gezginleri İran'a yolculuk yapmıştır. Bu dönemde İran-Hindistan arasındaki sıcak ilişkiler sayesinde, Babürlü sanatçılarının ortaya koydukları Avrupa resmi etkili eserler, İran ressamlarını da etkilemiştir. 1650 yılından itibaren el yazmalar içerisindeki minyatür geleneğindeki resimler giderek popülerliğini kaybeden bir yola adım atmış ve Avrupa resim üslûbu hızlı bir şekilde Safevî toplumunda etkili olmaya başlamıştır. 17. yüzyılın üçüncü çeyreğinde batı tarzında yerli bir resim üslubunun temelleri atılmıştır. 18. yüzyılda Afşar ve Zend dönemlerinde Avrupa ile ilişkilerin azalması sebebiyle, İran resim sanatında köklü bir değişiklik olmamış ve Batı tarzındaki resim sanatı yeni bir özellik kazanamamıştır. Anahtar kelimeler: Safevi, Afşar, Zend, İran Resmi, Batı etkisi.

17. yüzyılda yapılmış mensur Şehname tercümesi, III. cilt (vr. 121b-150a) (Giriş-metin-dizin-tıpkıbasım)

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2015 Türk Dili Bilim Dalı
Ünlü İran şairi Firdevsî'nin 10.yüzyılda kaleme aldığı Şehnâme'' adlı eserinin, İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'nde 6131 demirbaş numarasıyla kayıtlı mensur tercümesinin bir bölümü çalışmaya konu oluşturmuştur. Eserin bütünü üç cilt ve 1778 varaktan ibarettir. Her bir sayfasında 25 beyit bulunan yapıtta 104 adet minyatüre yer verilmiştir. Üzerinde çalışılan ilk cildin boyu 39, eni 24, 5 ve kalınlığı 7,5 cm.dir. Mütercimi kesin olarak bilinmeyen bu eserin Hicri 1187 (Miladi 1773) tarihinde, Derviş Mustafa tarafından tamamlandığı kayıtlara geçmiştir. Çalışmamızın amacı, ilk kez Orhan Saik Gökyay tarafından sözü edilen bu mensur tercümenin tanıtımına katkı sağlamaktır. Bu tez, 121b ve 151a varaklarını kapsamaktadır. İnceleme-Metin- Dizin Çalışma, giriş, metin, günümüz Türkçe'sine çeviri ve dizin olmak üzere dört ana bölümden oluşmuştur. Girişi teşkil eden ilk bölümde, şair Firdevsî, eseri Şehnâme, Şehnâme çevirileri ve çalışmaya konu edilen yazmayla ilgili genel bilgiler bulunmaktadır. Metin bölümünde, eser, çevriyazıya aktarılmıştır. Varak ve satır numaraları belirtilmiştir. Günümüzde geçerli noktalama işaretleri kullanılarak düzenleme yapılmış, gerek duyulan yerlerde paragraflar oluşturulmuştur. Yapılan bu düzenleme çalışmalarıyla, eserden daha kolaylıkla yararlanılması amaçlanmıştır. Günümüz Türkçe'sine çeviri kısmında, Arapça veFarsça kelimeler Türkçe'ye aktarılmıştır. Çalışmanın son kısmını teşkil eden dizin bölümünde, söz varlığını içeren bir indeks hazırlanmıştır. Kelimeler ve birleşik şekiller alfabetik sırayla dizilmiştir. Madde başıolarakkabuledilenkelimelerinaltına, o kelimeyleilgiliaramadde, deyim ve birleşikler dizilmiştir. Arapça ve Farsça birleşik ve türemiş kelimelerin kaynağı detaylı şekilde belirtilmiştir. Eserdeki kelimelerin, metinde geçen anlamları aktarılmıştır. Çalışmanın sonunda eserin tıpkı basımı yer almaktadır.

17. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Afrika'da Osmanlı idaresi

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2017 Diğer
Bu tez, 17. yüzyılın ilk yarısında Akdeniz'de yaşanan korsanlığın altın çağında, Kuzey Afrika'daki Osmanlı yönetimini ve etkinliğini incelemektedir. Kuzey Afrika eyaletleri, Osmanlı İmparatorluğu ve Venedik arasındaki ilişkileri tercüman Giovanni Battista Salvago'nun, 1624'te Venedikli esirlerin serbest bırakılması için görevlendirildiği Berberistan'da başından geçenleri anlattığı Relazione si üzerinden ele almaktadır. Öncelikle Tunus ve Cezayir'deki askeri ve siyasi durum tasvir edildikten sonra, bu eyaletlerdeki makamlar ve güç ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Daha sonra, bu hususların Salvago'nun eserinde nasıl ele alındığı aktarılmıştır. Benzer şekilde, Osmanlı belgelerinde Salvago'nun ve aktardığı olayın izleri sürülmüştür. Sonuç olarak, iki taraflı bu belgeler karşılaştırılarak dönemin Kuzey Afrika Eyaletleri-Osmanlı İmparatorluğu-Venedik arasında gelişen ilişkiler çok boyutlu şekilde yorumlanmıştır. Anahtar kelimeler: Akdeniz, Osmanlı, Kuzey Afrika, Siyaset, İdare, Salvago, Korsan, Esir

17.yüzyıl Moğol müverrihi Saganseçen'in, Had-un Ündüsün-ü Erdeni-yin Tobçı (Hanların menşei hakkında hazinelerinin tarihi) IV.bölüm eserinin tercümesi ve değerlendirmesi

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2017 Diğer
Bu çalışmada biz 1662 yılında Ordos prensi Sagan Seçen tarafindan yazılan Had-un Ündüsün-ü Erdeni-yin Tobçi (Hanların Menşei Hakkında Hazinelerinin Tarihi) adlı tarih eserini ana klasik Moğolca metininden çağdaş Türk diline çevirmeye çalıştık. Eserin kopya şeklinde 40 civarinda nüshası olduğundan en yaygın olan Urgu nüshasından çevirdik. Eser altı bölümünden oluşmaktadır. Biz bundan en büyük kısmı olan 4. Bölümünü veya Moğollarin tarihine ait kısmını çevirdik. Çeviriyi yaparken Budizm, kültür terimleri, eski tarihsel sözleri ve unvanları dipnot şeklinde açıklamaya çalıştık. Özel isimleri ana metiniyle bire bir çevirirken yanlış yazılmış ya da açıklama yapılması gerekenleri '( )', '[ ]' içerisinde düzeltmelerini yaptık. Erdeni-yin Tobçi adlı eser Moğol tarih kaynaklar arasında Moğolların Gizli Tarihi gibi hakkında bir çok araştırma yapılan bir kaynaktır. Tezimizin birinci bölümünde eserin üzerine yapılan çevrileri ve temel araştırmaların hakkında özet şekilde bilgi verdik. Eserin transkripsiyonunu yaparken uluslararası transkripsyon sistemine uygun bir şekilde yaptık ve ihtiyaci duyulan yerde daha önceki çalışmalardan faydalandık. Anahtar kelimler: Erdeni-yin Tobçi, Moğol tarihi, Sagan Seçen

1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi (Meydana gelişi, tahlili ve tatbiki)

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2020 Diğer
Bu tez, 21 Mart 1779 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi'nin meydana gelişindeki sebepler, diplomasi müzakerelerinin yürütülüşü ve bunun sonunda imzalanan tenkihname metninin tahlil ve tatbiki ve ne gibi sonuçlar getirdiği ile ilgilidir. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti'nin XVIII. yüzyılın başından itibaren kendini gösteren zafiyet halinin değerlendirilmesi söz konusudur. Zaman aralığı ve konunun genel takdimi olarak Osmanlı-Rus diplomasi ilişkilerinin başladığı XV. yüzyılın ilk yarısından 1792 Yaş Antlaşması ile biten bir süreç ele alınmaktadır. Esas itibariyle problemin ağırlık noktasını teşkil eden ve gelişen olayların etrafında cereyan ettiği Kırım meselesi, iki devlet arasında yapılan antlaşmalardaki hükümlerin yerine getirilmesini sürüncemde bırakmıştır. Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra gelişen olaylar iki devlet arasındaki anlaşmazlıkların diplomatik temaslarla aşılması istikametinde çeşitli görüşmelere konu olmuşsa da ortak bir uzlaşı noktasına varılamamıştır. Nihayet Fransa'nın tavassut girişiminin de katkısıyla Osmanlı murahhası Abdürrezzak Bahir Efendi ile Rus elçisi Stakiev arasında Aynalıkavak Sarayı'nda yapılan görüşmelerde taraflar, tatbiki yeni tartışmalara yol açarak olsa da belirli bir uzlaşıya varabilmişlerdir. Neticede 21 Mart 1779 tarihinde Küçük Kaynarca Antlaşması'nın bazı maddelerinin ayıklanıp yeniden düzenlenmesi gerçekleşmiş ve iki devlet arasındaki Kırım ağırlıklı anlaşmazlıkların giderilmesini amaçlayan Aynalıkavak Tenkihnamesi imzalanmıştır. Ancak bu gelişme Rusların amacından vazgeçmesini engellemeye yetmemiş ve Kırım 1783'de ilhak edilmiş, hatta Osmanlı Devleti Ocak 1784 tarihinde vermek zorunda kaldığı bir Sened ile bu gelişmeyi resmen tanımıştır.

18 – 29 yaşları arası hiç evlenmemiş bireylerin stres yaşantıları ile öznel esenlik halleri arasında ilişki ve bekâr danışmanlığı açısından önemi: Türkiye ve Azerbaycan karşılaştırması

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2020 Diğer
Çağımızda büyük şehirlere göç oranlarının artması, eğitim ve kariyer alanlarına yoğunlaşan dikkat, aile dinamiklerinde değişim etkenlerin sonucunda, bekâr kalmayı tercih eden bireylerin sayısında artış olduğu görülmüştür. İlgili literatür incelendiğinde, bekâr bireylerin medeni statüleri nedeniyle farklı stres yaşantılarının, psikolojik sorunlarının ve özel ihtiyaçlarının olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda, bekâr bireylere psikolojik yardımın sağlanabilmesi amacıyla geliştirilen Bekâr Danışmanlığı alanı da dikkat çekmiştir. Bu tez çalışmasında, bekâr bireylerin yaşam kalitesini etkileyen stres yaşantılarının öznel esenlik haline etkisini incelemek amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini, ana dili Türkçe olan, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Respublikası vatandaşı hiç evlenmemiş 18-29 yaşları arası 770 katılımcı oluşturmaktadır. Araştırmada, veri toplama araçları olarak Genel Bilgi Anketi, Aydın`ın Bekar Danışmanlığı kuramını ele alarak geliştirdiği, Bekâr Stresleri Ölçeği - Genç Formu (BESÖ-GF) ve Öznel Esenlik Hali Ölçeği (ÖEHÖ) kullanılmıştır. Verilerin analizi Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) 22.0 ve Amos 21.0 kullanılarak yapılmıştır. Araştırma verileri Frekans, Bağımsız Gruplar Için T-Testi, Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA), Açıklayıcı ve Doğrulayıcı Faktör Analizi, Korelasyon ve Path Analizi yöntemiyle analiz edilmiştir. Sonuç olarak, hiç evlenmemiş bireylerin stres yaşantıları anlamlı (std.ß = -.188; p<0.01) ve negatif yönde öznel esenlik halini etkilediği tespit edilmiştir. Aynı zamanda, cinsiyet, yaş ve kültürün bu ilişki üzerinde düzenleyici (moderating) etkiye sahip olduğu, ancak sosyo-ekonomik durumun herhangi bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür.

18. ve 19. yüzyıl Tayland'ın Patani eyaletinde fıkıh çalısmaları Şeyh Dâvûd b. Abdullah el-Fatânî örneği

Tez Numarası Düzey Dil Yıl Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2012 İslam Hukuku Bilim Dalı
Geçmişte bir sultanlık olan Patani, müslümanların bugün yoğun olarak yaşadığı Tayland'ın güney bölgesinin doğu sahilinde yer alan bir şehirdir. Patani Sultanlığı'nın ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte Patani'nin 2.yy başlarında Langkasuka Devleti'nin kontrolü altında olduğu ve bir transit liman olduğu nakledilmektedir.İslâmiyetin Patani'ye ne zaman girdiği de kesin olarak bilinmemekle beraber 1457'de Patani Kraliyet ailesinin müslüman olması sebebiyle devlet ricali ve halkı İslâmiyete adım adım girmeye başlamıştır. Fıkıh ögrenim ve öğretimi bu süreçte başladığı söylense bile mahallî müslümanlar arasında ilk dönemlerde yazı geleneği yaygın olmadığı için fıkıh, sözlü olarak öğretilmiştir.18. ve 19. yüzyılları, Patani fıkhi faaliyetlerin yoğunlaştığı bir dönem olduğu nakledilmektir. Bunun en önemli sebebi o dönemde Şeyh Dâvûd el-Fetânî gibi birçok âlimin yetişmesidir. Müslümanların eğitimi ve refahı için canını, malını seferber eden Şeyh Dâvûd el-Fetânî, aldığı bütün ilimleri mezcederek genç nesillere ve müslüman toplumlara aktarmaya çalışmıştır. Şeyh Dâvûd el-Fetânî birçok eser telif etmiştir. fakat bu eserlerin bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir.Onun en önemli eserlerinden biri olan Fürû'ul-Mesâil ve Usûlü'l-Vesâil, Malay Yarımadası'nda ilk fetva eseri olduğu söylenmekle birlikte mahallî müslümanların dini, sosyal ve kültürel hayatında karşılaştığı çeşitli problemlerin çözümünü ortaya koyan yegâne eser olmuştur.