Thesis Search




SEARCH RESULTS

Farklı analiz merkezlerinden yayınlanan rapid ve ultra-rapid ürünlerinin hassas nokta konumlama (PPP) performansının analizi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2021 Diğer
Hassas nokta konum belirleme (PPP) performansı, esas olarak uydu yörüngesine ve saat doğruluğuna bağlıdır. Göreceli tekniğin aksine uydu yörüngesindeki ve saatteki hatalar, PPP tekniği bakımından doğrudan istasyon koordinatlarını etkiler. Ultra hızlı ve hızlı yörünge/saat ürünleri, zaman kısıtlı uygulamalar için analiz merkezleri (AC) tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmada GPS-, GLONASS-, Galileo- ve BeiDou (BDS-2) tek sistemli PPP, yedi analiz merkezinden ultra hızlı ve hızlı ürünleri kullanılarak (yani CODE, ESA, IGS, GFZ, JPL, NRCan ve WUHAN) PPP performansı incelenmiştir. 32 Multi-GNSS Experiment (MGEX) istasyonundan gelen veriler kullanılarak statik ve kinematik PPP değerlendirmesi için 2020'de iki aylık bir dönem (Ocak-Şubat) seçilmiştir. Farklı analiz merkezlerine sahip GPS tek sistemli PPP için, GFZ / NRCan ve CODE / NRC, sırasıyla ultra hızlı ve hızlı PPP değerlendirmelerinde ilk sırada yer almaktadır. GLONASS tek sistemli PPP için ultra hızlı ürünlerin kullanıldığı konum belirleme performansları, CODE ve ESA ürünleri dışında performansları yakındır. CODE hızlı ürün sıralaması, GLONASS tek sistemli PPP için son sırada yer almaktadır. Galileo ve BeiDou tek sistemli PPP için GFZ analiz merkezi, ultra hızlı değerlendirmelerinde en iyi performansı gösterilmiştir. Hızlı ürünler kullanan Galileo tek sistemli PPP için CODE ilk sırada yer almaktadır. CODE ultra hızlı ürünü yayın saati verilerini içerdiğinden, CODE ultra hızlı ürünü kullanılarak dm düzeyinde statik PPP doğruluğu elde edilebilmektedir. WUHAN ultra hızlı ürününden BeiDou uydularının metre altı düzeyindeki radyal, along-track and cross-track doğruluğu sayesinde, yatay ve düşey bileşenler için sırasıyla dm altı ve dm düzeyinde PPP doğruluğu, WUHAN ultra hızlı ürünü kullanılarak BeiDou tek sistemli statik PPP uygulayarak elde edilebilmektedir.

Farklı arazi hazırlama ile farklı sulama suyu derinliklerinin çeltik (Oryza sativa L.) verimine ve su kullanım randımanına etkisi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2016 Diğer
Bu çalışma, farklı arazi hazırlığı uygulamaları ile farklı sulama suyu derinliklerinin çeltik (Oryza sativa L.) bitkisinin verimine ve su kullanım randımanına etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Deneme Bafra Ovası'nda Ondokuz Mayıs Üniversitesi Araştırma İstasyonu'nda 2015 yıllında Mayıs ve Eylül ayları arasında yürütülmüştür. Deneme 3 tekerrürlü olarak bölünmüş parseller tesadüf blokları deneme desenine göre düzenlenmiştir. Araştırma dört arazi hazırlığı uygulamaları (lazerli arazi tesviyesi, geleneksel işleme, sıkıştırılmış işleme ve Keşan denen suyu toprakla çamur halinde karıştırma) ile iki sulama suyu derinlikleri (5 cm ve 10 cm devamlı sabit tutularak) oluşturmuştur. Denemede Osmancık-97 çeltik çeşidi ve kumlu tın toprak bünyesi kullanılmıştır. Arazi hazırlama uygulamalarından Keşan uygulaması deneme koşullarında 6.47 t ha-1 ile diğer uygulamalara kıyasla F pr.<0.05'e göre önemli seviyede en yüksek verimi ortaya çıkarmıştır. Bunu takiben Merdane, Geleneksel işleme ve Lazerli arazi tesviyesinde sırasıyla verim değerleri 4.81, 3.61 ve 2.70 t ha-1 olarak gerçekleşmiştir. Arazi hazırlığı uygulamaları ile sulama suyu derinlikleri interaksiyonunda elde edilen LSD testlerine göre (F pr.<0.05) Keşan konusunda 10 cm su derinliği altında 7.62 t ha-1 ile en yüksek verim alınmıştır. Aynı zamanda bu konu 5059.01 mm su ile en az su uygulanan konu olarak belirlenmiştir. Lazerli tesviye, Geleneksel işleme, Merdane ve Keşan yöntemlerinde su kullanım randımanları sırasıyla 0.37, 0.51, 0.80 ve 1.87 kg mm-1 olarak ortaya çıkmıştır. Sulama suyu derinliklerine göre 5 ve 10 cm uygulamaları için su kullanım randımanları 0.85 ve 0.92 kg mm-1 olarak ortaya çıkmış ve bu farklılık F pr.<0.05'e göre önemli bulunmuştur. Araştırma sonunda elde edilen verilere göre, Keşan uygulamasında hem daha az su kullanımı gerçekleşirken hem de tohum yatağı için daha uygun ortam oluşması nedeniyle bitki verim ve gelişme parametrelerinde olumlu etki sağladığı görülmüştür. Ayrıca bu sonuçlarla çeltikte uygun göllendirme su derinliğinin 10 cm olduğu belirlenmiştir.

Farklı basınçlarda değişik tip püskürtücülerin yağış yoğunluğu, chrıstıansen katsayısı, yüzey akış ve toprak kayıpları üzerine etkisi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2019 Toprak Bilim Dalı
Bu araştırmanın amacı, yapay yağmurlayıcıda 10, 20, 30 ve 40 kPa basınçlarda, Veejet (80070, 80100 ve 80150) ve Fulljet (40S, 36SQ ve 50WSQ) püskürtücüler ile yağış yoğunlukları, Christiansen katsayısı, yüzey akış ve toprak kayıpları belirlendikten sonra, erozyon araştırmalarında kullanılabilecek en uygun püskürtücünün belirlenmesidir. Araştırmada, yağış yoğunluğu, Christiansen katsayısı, yüzey akış ve toprak kaybı incelenmiştir. Christiansen katsayısı değerleri bütün püskürtücülerde %80'nin üzerinde bulunmuş ve yağış dağılımının üniform olduğu saptanmıştır. Farklı su basınçlarında, Fulljet tipi püskürtücülerden daha büyük yağış yoğunlukları elde edilmiştir ve en büyük yağış yoğunluğu Fulljet 40S'den en küçük yağış yoğunluğu Veejet 80070'dan saptanmıştır. Veejet (80070, 80100 ve 80150) ve Fulljet (40S, 36SQ ve 50WSQ) püskürtücülerin yüzey akış verileri 67.86 mm saat-1 ile 167.59 mm saat-1 arasında değişmekte olup en büyük yüzey akış Fulljet 50WSQ'den, en düşük yüzey akış ise Veejet 80070'dan saptanmıştır. Araştırmada, en düşük toprak kaybı Fulljet 36SQ'dan, en büyüğü Veejet 80150'den saptanmıştır. Yağış yoğunluğu, Christiansen katsayısı, yüzey akış ve toprak kayıpları arasında doğrusal ilişkiler bulunmuştur.

Farklı bir inanç zümresi olarak Irak şebekleri

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Arapça 2019 Kelam Bilim Dalı
Bu çalışmada Irak'ta yaşayan Şebekler konu edinilmekte, Şebeklerin ortaya çıkışları ve Irak bölgesine gelişleri üzerine yoğunlaşmaktadır.Şebeklerin yoğunlaştıkları bölgenin sınırlarını şu şekilde belirlememiz mümkündür: Doğu tarafı Dicle Nehri'nin batı kıyısından Hazer Nehri'ne kadar olan bölge, kuzeyde Nuran Dağı'na kadar olan bölge, güneyinde Nemrut ilçesine kadar olan bölgede Musul'un en verimli arazilerinden sayılan Ninova Ovası denen geniş bir alanda yaşamaktadırlar. Musul çevresindeki elliden fazla köyde yerleşik bulunan Şebeklerin nüfusları hakkında tezimizde bilgi verdik. Ayrıca Şebeklerin dilleri ve etnik kökenlerini de konu edindik. Konu hakkında yayınlanan makale ve çalışmaların çokluğuna rağmen onların etnik kökenleri hakkında nihai bir netice elde edilememiş, bu hususta çok görüşler ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerden biri, Şebekler Selçuklu Devleti hükümdarı Tuğrul Bey döneminde Irak'a yerleştirilen Türk boylarından bir tanesidir. İkinci görüşe göre Şebekler Safeviler döneminde İran'dan buraya göçmüşlerdir. Üçüncü görüşe göre Şebekler kadim zamanlardan beri Irak'ı yurt edinmiş Kürt kavimlerinden biridir, detayını tezde konu edilmektedir. Çalışmanın ana konusu Şebeklerin dini inanç ve kültürlerini, başvuru/kutsal kitaplarının hangileri olduğunu, dini ve mezhebi durumlarını, ibadet ve ayinlerini, evlilik, boşanma, aile, cenaze gibi günlük yaşayış ve pratik uygulamalarının neye göre şekillendiğini ve Bektâşî, Kızılbaş ile benzerlik ve ihtilafları ele alınmıştır. Nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kullanıldığı bu çalışmanın dayandığı veriler yazılıbasılı kaynakların yanı sıra bölgeye gidilerek Şebeklerle ve din adamlarıyla görüşülerek elde edilmeye çalışılmıştır.

Farklı bitki boyu kısaltıcı dozları ve sulama düzeylerinin ekmeklik buğdayda dane verimi ve kalite unsurları ile su kullanımına etkileri

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2022 Diğer
Buğday yetiştiriciliğinde verim ve kalitede ortaya çıkan sorunların ana nedenlerinin arasında su stresi ile bazı yıllarda yağışı yüksek yerlerde ortaya çıkan yatma olayları başta gelmektedir. Yağış etkisinin kontrol altına alındığı deneme alanında tartılabilen lizimetre tipi saksılarda yürütülen bu araştırmada; farklı dozlarda bitki büyüme kısıtlayıcısı ile farklı sulama düzeyleri kombinasyonlarının sahil bölgelerinde yaygın olarak yetiştirilen yarı bodur 'Sagittario' ekmeklik buğday çeşidinde bazı agromorfolojik özellikler, dane verimi ve bazı kalite parametreleri ile bitki su kullanımı, sulama suyu kullanım randımanı, su-verim faktörü üzerine etkileri incelenmiştir. Araştırma, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Araştırma ve Uygulama Arazisinde Aralık -2019 ve Aralık-2021 tarihleri arasında iki yetiştirme döneminde olmak üzere toplam 24 ayda tamamlanmıştır. Çalışmada bitki büyüme kısıtlayıcısı olarak dört CCC dozu (KD0= uygulama yapılmayan, KD1= 750 gr/ha, KD2= 1500 gr/ha ve KD3= 2250 gr/ha) ve dört sulama düzeyi (SD0=lizimetre toprağının kullanılabilir su tutma kapasitesinin tüketilen kısmının her sulamada tarla kapasitesine çıkarıldığı, SD1=tam sulama konusuna uygulanan sulama suyu miktarının %75'inin verildiği, SD2=tam sulama konusuna uygulanan sulama suyu miktarının %50'sinin verildiği ve SD3=tam sulama konusuna uygulanan sulama suyu miktarının %25'inin verildiği) konularının kombinasyonları olarak aynı anda 16 konu araştırıldığından deneme konuları tesadüf blokları deneme deseninde 3 yinemeli olarak araziye yerleştirilmiştir. Denemede sulama uygulamaları her bir CCC dozundaki SD0 sulama düzeyinde lizimetre toprağında kullanılabilir su tutma kapasitesi %45-%55 arasına düştüğünde o bitki büyüme kısıtlayıcısı dozundaki tüm konularda yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre: üst boğum arası uzunluğu, başakta dane sayısı, başakta dane ağırlığı, biyolojik verim ve dane verimi değerlerinin CCC uygulamalarından bağımsız olarak özellikle yüksek su stresi altında önemli ölçüde azalmalar gösterdiği; aynı sulama düzeyi altındaki farklı CCC dozu konuları arasında bitki su tüketiminin istatistiksel anlamda önemli bir farklılık göstermediği; hem su stresinin hem de CCC uygulamasının bitki boyunda önemli düzeylerde azalmalar neden olduğu, ancak artan su stresinin bitki boyundaki azalmaya etkisinin artan CCC uygulamasından daha yüksek olduğu; yüksek su stresi altında ve artan CCC uygulamalarında başak uzunluğunun önemli ölçüde azaldığı; gerek su stresinin ve gerekse CCC uygulamasının bitki başına kardeş sayısını etkilemediği; denemenin birinci yılında orta su stresi altında uygulama yapılmayan konuya göre CCC uygulanan konularda hasat indeksi değerinin arttığı; sulama düzeyi ve CCC dozu kombinasyon konularının hektolitre ağırlıklarına etkisinin oldukça karmaşık olduğu; protein içeriği ve sedimentasyon değerlerine benzer şekilde danede yaş glüten oranı ve glüten indeksi değerlerinin özellikle orta ve yüksek su stresi altında önemli ölçüde arttığ

Farklı dayanımlı bazı özel betonlar ile geleneksel betonun gerilme-şekil değiştirme davranışlarının karşılaştırılması

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Yapı Malzemeleri Bilim Dalı
Bu çalışmada farklı dayanımlı bazı özel betonlar ile geleneksel betonun gerilme-şekil değiştirme davranışlarını karşılaştırılmıştır. Çalışmada özel beton olarak çelik lifli, mikro polipropilen lifli ve kendiliğinden yerleşen betonlar seçilmiştir. Dayanım sınıfı olarak da C16, C30 ve C50 betonları alınmıştır. Deneylerde maksimum agrega çapı 16 mm, çelik lif ve mikro polipropilen lif oranı %1, mineral katkı olarak silis dumanı seçilmiş, kimyasal katkı olarak ise süper akışkanlaştırıcı katkı kullanılmıştır. Taze beton deneyleri olarak çökme, birim ağırlık ve yayılma; sertleşmiş beton deneyleri olarak ise eksenel basınç dayanımı ile eğilmede çekme deneyleri yapılmıştır. Betonların eksenel basınç yükü altındaki gerilme-şekil değiştirme grafiklerinin elde edildiği çalışmada tüm betonların elastisite modülleri ve toklukları hesaplanmıştır. Sonuç olarak; düşük (C16), orta (C30) ve nispeten yüksek (C50) beton sınıfına sahip olan betonların şekil değiştirme kapasitelerinin birbirinden farklı oldukları belirlenmiştir. En fazla şekil değiştirme kapasitesine sahip betonların ise çelik lif içeren betonlar olduğu belirlenmiştir. Tüm beton çeşitlerinde, beton sınıfı arttıkça elastisite modülü de artmıştır. Ayrıca, 30MLPB hariç, diğer tüm sınıflarda çelik lif içeren betonların en yüksek tokluk değerlerine sahip olduğu belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Beton, Çelik Lif, Mikro Polipropilen Lif, Kendiliğinden Yerleşen Beton, Gerilme-Şekil Değiştirme, Elastisite Modülü, Tokluk

Farklı domates tiplerinin etilen duyarlılıklarının belirlenmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2018 Diğer
Bu çalışmada, beef (Tybif F1), salkım (Merkür F1) ve köy tipi (Yüksel Köy F1) domateslerin etilene olan duyarlılıkları belirlenmiştir. Bu amaçla yürütülen denemede domatesler çakır (dönüm) olum aşamasında hasat edilmiş ve değişik hasat sonrası uygulamaları için üç farklı gruba ayrılmıştır. Birinci grup domatesler 20°C sıcaklık ve %60±5 oransal nemde 21 gün süreyle muhafaza edilmiştir. İkinci grup domateslere hasattan sonra 150 ppm dozunda etilen uygulaması yapılmış ve meyveler daha sonra 12°C sıcaklık ve %90±5 oransal nemde 35 gün süreyle depolanmıştır. Üçüncü grup domateslere ise etilen uygulaması yapılmamış ve bu meyveler de 12°C sıcaklık ve %90±5 oransal nemde 35 gün süreyle muhafaza edilmiştir. İkinci ve üçüncü gruptaki meyveler değişik süreler soğukta muhafazadan sonra manav koşulu olarak belirlenen 20°C sıcaklık ve %60±5 oransal nemde raf ömürlerinin belirlenmesi amacıyla üç gün süreyle bekletilmiştir. Depolama süresince değişik muhafaza ortamlarından belirli aralıklarla alınan meyvelerde ağırlık kaybı, kabuk rengi (L*, C*, h°) değişimleri, suda çözünebilir kuru madde miktarı (SÇKM), titre edilebilir asit miktarı (TEA), toplam klorofil miktarı, likopen miktarı, etilen üretimi ve solunum hızı ile pazarlanamaz ürün miktarları belirlenmiştir. Çalışma sonucunda, 20°C sıcaklıkta tutulan farklı domates tiplerinde muhafaza süresince ağırlık kaybı, C* değeri, likopen içeriği, etilen üretimi ve solunum hızı ile pazarlanamaz ürün miktarları artış, buna karşılık meyve kabuğunun L* ve h° değerleri, titre edilebilir asitlik, meyve eti sertliği ve toplam klorofil miktarlarının ise azalış gösterdiği belirlenmiştir. 20°C sıcaklıkta muhafaza edilen domateslerde en yüksek L*, C*, h° değerleri, meyve eti sertliği, toplam klorofil miktarı ile en düşük ağırlık kaybı, likopen miktarı ve pazarlanamaz ürün miktarı beef tipi domateslerden elde edilmiştir. Benzer şekilde, beef tipi domateslerin etilen üretimi ve solunum hızı değerleri diğer domates tiplerine göre daha düşük bulunmuştur. Hem soğukta muhafaza edilen hem de manav koşullarında bekletilen domateslerde hasattan sonra yapılan etilen uygulaması ağırlık kaybı, likopen miktarı, etilen üretimi ve solunum hızı ile pazarlanamaz ürün miktarında artışa, buna karşın L* ve h° değerleri, TEA miktarı, meyve eti sertliği ve toplam klorofil miktarında ise azalışa neden olmuştur. Hem soğukta muhafaza, hem de manav koşullarında en yüksek L* ve h° değerleri ile meyve eti sertliği ve toplam klorofil miktarı (sadece manav koşullarında) beef tipi domateslerden elde edilmiştir. Ayrıca soğukta muhafazada en düşük etilen üretimi ve solunum hızı değerleri de beef tipi domateslerde saptanmıştır. Hem soğukta muhafaza hem de manav koşullarında en yüksek TEA, likopen ve toplam klorofil miktarı (sadece soğuk depoda) ile en düşük ağırlık kaybı ve pazarlanamaz ürün miktarı (manav koşullarında) köy tipi domateslerde belirlenmiştir. Elde ettiğimiz sonuçlara göre beef tipi domatesler, köy ve salkım tipi domateslere göre 20°C'de 21 günlük m

Farklı ekolojilerin nar (Punica granatum L.) çeşitlerinin fiziko-kimyasal ve biyoaktif bileşenleri üzerine etkisi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora İngilizce 2021 Meyve Yetiştirme ve Islahı Bilim Dalı
Nar, antik çağlardan beri dünyanın çeşitli tarımsal iklim koşullarında geleneksel olarak yetiştirilmekte olup, meyvesinin sağlıklı içeriği, besleyici ve tıbbi değeri nedeniyle farklı ülkelerde tüketilen en önemli meyvelerden biridir. Bu çalışmasının amacı, Türkiye'de Erdemli-Mersin ve Sarıcakaya-Eskişehir koşullarında yetiştirilen altı nar (Punica granatum L.) çeşidinin fiziko-kimyasal özellikleri ve biyoaktif bileşikleri üzerine farklı ekolojilerin etkisini araştırmaktır. Bu çalışma, Türkiye'nin Erdemli ve Sarıcakaya ekolojilerinde bulunan altı nar çeşidinin ('Wonderful', 'Hicaznar', 'Türkmen', 'Bülbül', '33N12' ve '33N52') olgunlaşmış meyveleri ile 2020 yılı hasat sezonunda gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 6 nar çeşidinin Erdemli ve Sarıcakaya ekolojilerindeki fiziksel, kimyasal ve biyoaktif özellik verileri toplanmıştır. Analiz edilen çeşitlerin meyve ağırlığı, meyve uzunluğu, meyve eni, toplam dane ağırlığı, dane randımanı ve meyve suyu randımanı sırası ile 296,88 – 526,63 g, 89,52 – 74,52 mm, 86,26 – 102,93 mm, 148,29 g – 292,24 g, %48,03 – 58,05, ve %40,59 - 50,64 arasında değişmiştir. Ek olarak, bu çalışmada toplam antosiyanin içeriği 85,92 – 377,42 mg Cyn-3-glu/kg, toplam fenolik madde içeriği 615,48 – 1202,20 mg GAE/kg, toplam flavonoid içeriği 81,21 – 179,12 mg Kateşin/kg, antioksidan aktivite 9,49 - 16,69 mM Trolox/mL ve C vitamini içeriği 19,98 - 39,42 mg/100g arasında değişmiştir. Ancak incelenen tüm çeşitler arasında en yüksek SÇKM, toplam antosiyanin, toplam flavonoid, toplam antioksidan aktivite ve C vitamini içeriğine sahip çeşitlerin Hicaznar ve Wonderful olduğu tespit edilmiştir. Sarıcakaya ekolojisinde yetiştirilen narların, Erdemli ekolojisinde yetiştirilenlere göre daha yüksek biyoaktif içeriğe (toplam antosiyanin, toplam fenolik, toplam flavonoid, toplam antioksidan aktivite ve C vitamini) ve daha yüksek meyve albenisine (kabuğu ve dane kırmızılığı ve renk yoğunluğu) sahip olduğu saptanmıştır.

Farklı fotovoltaik hücre sıcaklığı modellerinin fotovoltaık güç çıkışına göre karşılaştırılması ve değerlendirilmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Elektrik Tesisleri Bilim Dalı
Avantajları nedeniyle fotovoltaik teknolojiler hızla gelişmekte ve kullanımı her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle PV yapıların gelecekte temel elektrik teknolojileri arasında yer alması beklenmektedir. PV teknolojisinin en büyük dezavantajı düşük çıkış gücüdür. PV modüller bir nevi yarı iletken malzemeler olup sıcaklık değişimlerine karşı oldukça duyarlıdırlar. Hücre sıcaklığının arttırılması çıkış gücünde önemli azalmalara yol açmaktadır. PV modüllerin hücre sıcaklıklarını tahmin etmek için literatürde farklı teknikler veya modeller bulunmaktadır. Bu modellerin bazıları, rüzgâr, nem ve diğer çevresel etkileri dikkate almazlar ve bu bakımdan gerçek koşulları tam anlamıyla temsil etmekten uzaktırlar. Bu nedenle bahsedilen modelleri doğrulamak için farklı deneysel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmanın amacı PV'lerin çıkış güçleri bakımından 15 farklı hücre sıcaklık modelini karşılaştırmak ve bu modelleri doğrulamaktır. Bu amaçla Yıldız Teknik Üniversitesi, davutpaşa kampüsünde deneysel bir düzenek kurulmuştur. Daha sonra elde edilen deneysel verilere dayanarak MATLAB 2018a'da hücre sıcaklık modellerinin doğrulamasını yapmak üzere bir benzetim modeli oluşturulmuştur. Yapılan deneysel çalışmalarda ise ince film PV güneş paneli tercih edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre kullanılan 15 farklı modelin tamamı yüksek ışınımların olduğu maksimum güç noktalarında doğru sonuç vermektedir. Buradaki hata payı %1'in altındadır. Ancak diğer noktalarda oluşan farklar % 8 ila % 81 arasında değişmektedir. Ayrıca sonuçlar, bu 15 model arasında en doğru modelin Model2 olan NOCT (Nominal Çalışma Hücre Sıcaklığı) olduğunu ve ikinci en iyi modelin ise Model14 olan Mondol modelinin olduğunu ortaya koymaktadır. Buradaki her iki model de rüzgâr hızını dikkate almamaktadır. Elde edilen sonuçlara göre en kötü modeller ise lineer bir model olan Model6, Model10'dür. Anahtar Kelimeler: Fotovoltaik, hücre sıcaklığı, pv çıkış gücü, ince Film, rüzgar

Farklı gübre uygulamalarının enerji bitkisi olarak kullanılan tatlı sorgum (Sorghum bicolor (L.) Moench var. saccharatum)'da verim ve bazı teknolojik özelliklere etkisi üzerinde araştırmalar

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2016 Diğer
Dış ortamda koşullarında yetiştirilen tatlı sorgum üzerine iki ayrı saksı çalışması yürütülmüştür. Birinci denemede, farklı azot ve potasyum seviyelerinin biyokütle ve etanol verimi, ikinci deneme ise farklı azot ve fosfor seviyelerinin tatlı sorgum (Sorghum bicolor (L.) Moench var. saccharatum) (Keller çeşidi) bitkisinde tane özellikleri üzerine etkilerini saptamak amacıyla yürütülmüştür. Denemeler, 2013 ve 2014 yıllarının yaz yetişme döneminde, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, İzmir/Türkiye'de gerçekleştirilmiştir. Birinci denemede, beş farklı azot (0, 50, 100, 150, 200 kg N ha-1) ile dört farklı potasyum (0, 50, 100, 150 kg K2O ha-1), ikinci denemede ise, yine beş farklı azot (0, 50, 100, 150, 200 kg N ha-1) ile dört farklı fosfor (0, 50, 100, 150 kg P2O5 ha-1) seviyesi içeren toprağa sorgum tohumları ekilmiştir. Her iki denemede, azotlu gübreler iki eşit dozda uygulanırken, potasyum ile fosfor tek seferde toprağa karıştırılarak uygulanmıştır. Sonuçlar, birinci denemede azot ve potasyum, ikinci denemede ise azot ve fosfor uygulamaların incelenen tüm özellikler üzerinde önemli etkilerinin olduğunu göstermiştir. Yüksek N ve K ile P dozu uygulamaları, kontrol uygulamasına göre yaş biyokütle, etanol ve tane verimini yükseltmiş, yem kalitesini de iyileştirmiştir. Bu sonuçlar, birinci denemede N150- K100 ve ikinci denemede N200-P100 kombinasyonlarının, Akdeniz ekolojik koşullarındaki İzmir'de, tatlı sorgumun biyokütle, etanol ve tane verimini yükselten en iyi gübre seviyeleri olduğunu ortaya koymuştur.

Farklı heterojen katalizörler eşliğinde biyodizel üretiminin incelenmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Fosil yakıtlar günümüzde hala birincil enerji kaynağı olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte bu kaynaklar sınırlıdır ve mevcut tüketim hızı ile yakın gelecekte bu yakıtların yetersiz kalacağı öngörülmektedir. Ayrıca, fosil yakıtların ciddi çevre sorunlarına neden olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle fosil yakıtlara alternatif olacak şekilde temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi üzerine çalışmalar son yıllarda yoğunlaşmıştır. Petrol tabanlı yakıtlardan biri olan dizel, ulaşımda ve endüstride olan yaygın kullanımı nedeniyle temel bir yakıt olup ülkelerin ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. Biyodizel geleneksel dizel yakıta alternatif olarak geliştirilmiş umut vadeden bir yakıttır. Bununla birlikte ekonomik nedenlerden dolayı kullanımının yaygınlaşmasında problemler yaşanmaktadır. Geleneksel biyodizel üretim yöntemi, metanol içinde çözünmüş bir alkalin katalizör kullanılarak trigliseritlerin transesterifikasyonuna dayanmaktadır. Katalizörün geri kazanılamaması en önemli problemler arasında yer almaktadır. Bu amaçla çeşitli heterojen katalizörler geliştirilmesi üzerine çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmada farklı heterojen katalizörlerin biyodizel üretimi üzerine etkileri incelenmiştir. Aktif karbon üzerine tutturulmuş CaO, ve magnetik özellik kazandırılmış destek üzerine tutturulmuş CaO ile yapısında büyük oranda CaO bulunan dolomit kili biyodizel üretim potansiyelleri açısından incelenmiştir. Kesikli sistem şeklinde yapılan deneyler 55ºC sıcaklık ve 8 saat reaksiyon süresi koşullarında gerçekleştirilmiştir. Deneylerde biyozidel üretimi gerçekleştirilirken yan ürün olarak farklı oranlarda gliserol oluşumu da gözlenmiştir. Ürünler FTIR, oksijen bomba kalorimetresi ve gaz kromotografi ile analiz edilmiştir. Üretilen katalizörlerin biyodizel üretiminde kullanım potansiyelleri, kıyaslamalı olarak değerlendirilmiştir.

Farklı ışık kaynakları ile farklı sürelerde polimerize edilen bulk fill kompozitlerin alt-üst yüzey sertlik değerlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2017 Diğer
Bu çalışmanın amacı, farklı tipteki Bulk fill kompozit reçinelerin, farklı tip ışık cihazları ile farklı ışık uygulama sürelerinde ve farklı yüksekliklerde polimerize edilmesinin, alt/üst yüzey sertlik oranlarına etkisinin, tepilebilir bir kompozit reçine ile karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Venüs Bulk Fill, SonicFill ve kontrol grubu olarak Solitaire 2 kompozit materyalleri kullanıldı. Her bir materyalden hazır metal kalıplar kullanılarak, farklı yüksekliklerde (kontrol grubu 2 mm) silindirik numuneler hazırlandı (n=7; 8 mm çapında, 2, 4 ve 5 mm yüksekliğinde). Halojen ve LED ışık cihazları ile 20 sn ve 40 sn süre ile polimerize edildi. Numunelerin ışık uygulanan üst yüzeylerine cila diskleri ile polisaj yapıldı ve numuneler sertlik ölçümü öncesinde 37º C'de 24 saat distile suda bekletildi. Bekleme süresi sonrasında, numunelerin alt ve üst yüzeylerinden Vicker's sertlik cihazı ile 1 mm aralıklarla 3'er ölçüm yapıldı ve her bir numunenin alt/ üst yüzey sertlik oranları belirlendi. Elde edilen veriler, tek yönlü varyans (one-way ANOVA) analizi ve çoklu karşılaştırmalarda Tukey HSD testi ile analiz edildi (p<0.05). Bulk fill kompozit reçineler her iki ışık cihazında, ışık uygulama sürelerinde ve tüm yüksekliklerde %80 üzerinde alt/üst yüzey sertlik değişim oranı gösterirken, Solitaire 2 ışık uygulama süresine bakılmaksızın sadece LED ışık cihazının kullanıldığı gruplarda %80'in üzerinde alt/üst yüzey sertlik değişim oranı gösterdi. Kompozit reçine tipine, uygulama yüksekliğine ve ışık uygulama süresine bakılmaksızın, LED ışık cihazı halojen ışık cihazına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek sertlik değişim oranları gösterdi (p<0.001). Polimerizasyon sürelerinin, farklı yükseklikteki numunelerin sertlik değişim oranları üzerine istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi gözlenmedi (p>0.05). Bulk kompozit reçineler tüm uygulama yüksekliklerinde, ışık uygulama sürelerinde ve ışık cihazlarında klinik olarak kabul edilen minimum %80 değerinin üzerinde alt/üst yüzey sertlik oranları göstermiştir.

Farklı iskeletsel sınıf III maloklüzyon tiplerinde kraniofasiyal yapıların karşılaştırmalı olarak incelenmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Doktora Türkçe 2017 Diğer
İskeletsel Sınıf III maloklüzyonlar sefalometrik olarak değerlendirildiğinde, farklı alt gruplara sahip olsa da, klinik olarak negatif overjet ve konkav profil tüm tiplerinin ortak bulgusudur. Bu nedenle bu tez çalışmasının amacı, iskeletsel Sınıf III maloklüzyonun 3 farklı tipinin; maksillar retrognati, mandibular prognati ve her ikisininin kombinasyonu olan bimaksiller Sınıf III'ün birbiriyle; kranio-dentofasiyal yapılar ve nazo-orofarengeal havayolu bakımından karşılaştırılarak incelenmesi ve farklı iskeletsel Sınıf III maloklüzyonların ortaya çıkmasında etkili faktörlerin değerlendirilmesidir. Bu amaçla, ANB açısı negatif değerlerde ve dikey yön büyümesi normodiverjan olan (GoGn/SN= 32º ± 6), büyüme ve gelişimin sonlandığı ve/veya pubertal atılım sonrası dönemde bulunan 60 bireye ait lateral sefalometrik film bu tez çalışmasında inclenmiştir. İskeletsel Sınıf III maloklüzyona sahip bireyler, Steiner (SNA= 82º, SNB=80º) ve Mc Namara (Na.Perp-A= 0,1mm, Pg-Na.perp= -4,+2mm) sefalometrik film analizlerinin sonuçlarına göre; maksillar retrognati, mandibular prognati ve hem maksiller retrognatinin hem de mandibular prognatinin bir arada görüldüğü bimaksiller Sınıf III olarak alt gruplara ayrılmıştır. Buna göre; her iki analizin sonuçlarına göre de aynı gruba giren bireyler çalışma kapsamına alınmıştır. Her bir iskeletsel Sınıf III grubu, benzer şekilde 20 bireyden oluşmaktadır. Lateral sefalometrik filmlerde yapılan iskeletsel, dental ve havayolu ölçümleri sonucunda; iskeletsel Sınıf III maloklüzyonun alt grupları arasında şu farklılıklar önemli bulunmuştur: maksiller korpus uzunluğunun maksiller retrognati ve bimaksiller Sınıf III gruplarında azaldığı, effektif mandibular uzunluğun mandibular prognati grubunda arttığı, Saddle (Eyer) açısının mandibular prognati grubunda daraldığı ve yine mandibular prognati grubunda üst kesici dişlerin dental kompenzasyon nedeniyle daha protrüziv konumda bulunduğu ve simfiz genişliği ve oranının azaldığı saptanmıştır. Havayolu değerlendirmesinde, nazofarengeal havayolunun maksiller retrognati ve bimaksiller Sınıf III gruplarında daha dar olduğu bulunmuştur.

Farklı kaynaklardan enzimatik hidroliz yoluyla biyoaktif peptid eldesi ve biyolojik etkinliklerinin incelenmesi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2018 Diğer
Biyoaktif peptidler canlıların vücut fonksiyonlarına ve sağlığına olumlu etkileri bulunan spesifik protein fragmentleridir. Ağız yolu ile alındıklarında aminoasit sekansına bağlı olarak kardiovasküler, sindirim, immun ve sinir sistemi gibi başlıca vücut sistemlerine yönelik tedavi edici etkileri bulunmaktadır. Biyoaktif peptidler bitkisel, hayvansal, fungal, bakteriyel ve venom kaynaklı olabilmektedir. Hedeflenen biyolojik kaynaktan elde edilecek olan biyoaktif peptidler endojen ya da eksojen peptidler olarak değerlendirilebilmektedir. Biyoaktif peptid eldesinde izlenecek yöntem peptidin endojen veya eksojen olmasına göre değişmektedir. Endojen biyoaktif peptidler çeşitli ekstraksiyon yöntemleri ile elde edilebilirken ekzojen biyoaktif peptidler proteinlerin in vitro koşullarda proteazlar ile hidrolizi sonucu biyolojik aktiviteye sahip peptid fragmentlerinin oluşturulmasını temel alır. Yapılan araştırmalarda; farklı protein kaynaklarından antihipertensif, antioksidatif, antitrombotik, antimikrobiyal, antikanser ve immünomodülatör etkili birçok biyoaktif peptid elde edilmiştir. Üretilen biyoaktif peptidler sentetik ilaç katkı maddelerine alternatif, doğal ve tedavi edici özellikte bileşenler olması nedeniyle aktivitelerine bağlı olarak çeşitli ilaçların geliştirilmesinde kullanılabilmektedir. Biyoaktif peptidlere yönelik yapılan araştırmalarda protein kaynağı olarak farklı biyolojik materyaller kullanılabilmektedir. Ülkemizdeki biyolojik kaynakların en verimli şekilde kullanılması ışığında ülkemizin ekonomik gelişimine katkı sağlanması, gıda ve farmakoloji uygulamalarında kullanılabilecek tedavi edici bileşenlerin elde edilmesi amacı ile farklı protein kaynakları (arı larvası vb.) kullanılarak enzimatik hidroliz yöntemi ile peptid eldesi ve elde edilen peptidlerin biyolojik aktivitelerinin araştırılması bu tez önerisinde amaçlandı. Bu bağlamda çalışmada halk arasında inflamasyon, bağışıklık sisitemi hastalıkları, kanser vb. birçok hastalıkta tedavi ve koruyucu etkisi olduğu bilinen bal arısı (Apis Mellifera) larvası kaynak olarak seçildi. Arı larvası peptid hidrolizatlarının elde edilmesinde homojenize edilen larvaların tripsin ve nötraz enzimleri ile hidroliz etkinliği belirlendi. Bu amaçla öncelikle farklı E/S oranları ve hidroliz süreleri denenerek optimizasyon çalışmaları gerçekleştirildi. İleri aşamada elde edilen peptid hidrolizatlarının DPP4, ?-glukozidaz, ACE enzimleri inhibisyonu, metal şelatlama ve antioksidan etkinlikleri araştırıldı. Bu çalışma sonucunda arı larvası peptid hidrolizatlarının potansiyel biyolojik etkilerinin bulunması ile ileriye yönelik medikal araştırma çalışmalarına katkıda bulunulacağı düşünüldü.

Farklı klorür tuzlarının lakerdanın fizikokimyasal özelliklerine etkileri

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Araştırmada, farklı klorür tuzlarının lakerdanın fizikokimyasal özellikler üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla iki farklı sıcaklıkta (4? ve 20?) farklı klorür tuzları (%100 NaCl-kontrol, %50 NaCl + %50 KCl ve %50 NaCl + %30 KCl + %20 CaCl2) kullanılarak üretilen lakerdalardan olgunlaştırma süresi boyunca alınan örneklerin pH, nem, aw, tuz, TBARS ile renk (L*, a*, b*) değerleri belirlenmiş ve tekstür profil analizi yapılmıştır. Farklı klorür tuzları kullanımı, pH, nem, aw, tuz, L* ve b* değerleri üzerinde çok önemli seviyede (P<0,01) etkili olmuştur. Üretim sıcaklığı faktörü, nem, aw, tuz, L* ve b* değerlerini çok önemli seviyede (P<0,01) etkilemişken, olgunlaştırma süresi faktörü pH değerini önemli seviyede (P<0,05), nem, aw, tuz, TBARS, L*, a* ve b* değerlerini ise çok önemli seviyede (P<0,01) etkilemiştir. Enstrümantal olarak belirlenen sertlik, yapışkanlık, kohesivlik ve sakızımsılık değerlerinin farklı klorür tuzları kullanımından çok önemli seviyede (P<0,01) etkilendiği belirlenmiştir. Diğer yandan üretim sıcaklığı faktörü sertlik ve kohesivlik değerlerini önemli seviyede (P<0,05), elastikiyet ve çiğnenebilirlik değerlerini ise çok önemli seviyede (P<0,01) etkilemiştir. Olgunlaştırma süresi ise sertlik, kohesivlik, elastikiyet, sakızımsılık ve çiğnenebilirlik değerleri üzerinde çok önemli seviyede (P<0,01) etkili olmuştur. Araştırma sonunda, lakerda üretiminde NaCl yerine %50 oranında KCl kullanımının mümkün olduğu kanaatine varılmıştır.

Farklı kurutma yöntemlerinin ısırgan, kereviz, kırmızı soğan, zencefil ve umuravumbanın antimikrobiyal ve antioksidan özelliklerine etkisi

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2017 Diğer
Günümüzde, besin değeri, antioksidan ve antimikrobiyal özellikleri nedeniyle ilgi çekici bir konu haline gelen baharat ve şifalı bitkilerin yüksek su içeriği nedeniyle korunması zordur. Bu ürünlerin raf ömrünü uzatmak için en yaygın başvurulan yöntem olan kurutma esnasında ürünün bazı özelliklerinde kayıplar oluşabilmektedir. Bu çalışmada, ısırgan, kereviz, kırmızı soğan, zencefil ve umuravumbanın antimikrobiyal ve antioksidan özelliklerine açık havada güneşte, etüvde 40oC ile 60oC'de ve dondurarak kurutma yöntemlerinin DPPH serbest radikal giderme, metal kelatlama, toplam fenolik bileşen ve antimikrobiyal aktivite üzerine etkisi araştırılmıştır Antioksidan özellik açısından da ekstraktın orjinine ve uygulanan kurutma yöntemine göre etkinliğin önemli derecede değiştiği; açık havada güneşte kurutma yönteminin örneklerin fonksiyonel kalitesini ve değerini korumak için iyi bir kurutma yöntemi olduğu ve bunu etüvde 60°C'de kurutma yönteminin takip ettiği sonucuna varılmıştır. En yüksek DPPH değeri açık havada güneşte kurutulmuş umuravumba ekstraktında (%94.50±0.59); metal kelatlama değeri açık havada güneşte kurutulmuş ısırgan ekstraktında (%48.540±0.37) ve fenolik bileşen değeri de dondurularak kurutulmuş umuravumba ekstraktında (2855 mg GAE/L) elde edilmiştir. Kırmızı soğan ekstraktları çalışmada test edilen indikatör mikroorganizmalar üzerine antimikrobiyal aktivite göstermezken, ısırgan ve kereviz ekstraktları sadece B. subtilis üzerine, zencefil ve umuravumba ekstraktları da B. subtilis ile L. monocytogenes'in her ikisine de antimikrobiyal etki göstermiştir. Ekstraktların antimikrobiyal aktivitesi orjinine ve kurutma yöntemine göre değişmiştir. B. subtilis üzerine en yüksek antimikrobiyal etki kerevizde dondurarak kurutmada (17 mm zon); L. monocytogenes üzerine de zencefilde açık havada güneşte kurutmada (12 mm zon) elde edilmiştir. Antimikrobiyal aktiviteye sahip ekstraktların inhibisyon süresinin belirlenmesi denemelerinde 6 log KOB/mL olan başlangıç sayısında en büyük düşüş örneklerin çok büyük kısmında ilk muameleyi takiben olmuştur. Saptanabilir sayının altına düşüş ekstraktın orjinine ve kurutma yöntemine göre hemen muamele sonrası ile 24 saat arasında değişmiş, kereviz hariç diğer örneklerin bazı kurutma yöntemlerinde ise saptanabilir sayının altına düşmemiştir. Tropikal ülkelerde yetiştirilen umuravumbanın test edilen örnekler arasında iyi bir antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu; bu bitki üzerinde çalışmaların artırılmasının uygun olacağı, kurutma yöntemi seçiminin ürünlerin antioksidan ve antimikrobiyal özellikleri üzerine etkili olduğu sonuçlarına varılmıştır.

Farklı kültürlerde etnosentrik tüketim davranışlarının karşılaştırılması (Ankara Hacı Bayram Veli – Kerkük) üniversite öğrencileri arasında bir karşılaştırma

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Pazarlama Bilim Dalı
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren etnosentrizmin tüketiciler üzerindeki etkileri yoğun bir şekilde araştırılmaya başlanmıştır. Bunun temel nedeni, artan iletişim olanakları ile birlikte bölgesel ve küresel pazarlarda rekabetin artması, artan ve değişen rekabet koşulları altında işletmelerin tüketici davranışlarını daha iyi analiz etme zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Bu çalışmada farklı kültürlere sahip genç tüketicilerin etnosentrik tüketim davranışlarını belirlemek amaçlanmıştır. İkincil bir amaç olarak Makyavelist davranma düzeylerinin belirlenmesi, etnosentrik eğilimleri ile karşılaştırılması belirlenmiştir. Bu amaçla Türkiye ve Irak'ta öğrenim gören üniversite öğrencileri arasında anket çalışması yapılarak veriler toplanmıştır. Türkiye'de Hacı Bayram Üniversitesi'nden 194 ve Irak'da Kerkük Üniversitesi'nde okuyan 190 öğrenci olmak üzere toplam 384 öğrenci, rasgele örneklem belirleme yöntemiyle seçilmiş, yüz yüze görüşülerek anketler yapılmıştır. Toplanan veriler SPSS programıyla analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda Irak'taki öğrencilerin Türk öğrencilere göre yabancı kültürlere karşı kendilerini daha yakın hissettikleri, Iraklı öğrencilerin Türk öğrencilere göre daha fazla yurt dışı deneyimine sahip oldukları, her iki ülkedeki öğrenciler arasında etnik kökenlerine yönelik düşünceleri arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir. Etnosentrik eğilim düzeylerine göre her iki ülkedeki öğrencilerin genel olarak orta etnosentrik eğilim gösterdikleri, öğrencilerinetnosentrik eğilim düzeyleri arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca cinsiyetlerine göre erkek öğrenciler arasında etnosentrik eğilim düzeylerinin anlamlı bir farklılık gösterdiği, yaş gruplarında da 20-21 yaş grubunda anlamlı farklılığın olduğu bulgulanmıştır. Makyavelist davranış eğilimlerine yönelik iki ülke öğrencileri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Her iki ülkenin öğrencilerinde orta düzeyde Makyavelist davranış eğiliminin çoğunlukta olduğu tespit edilmiştir.

Farklı kültürlerin ormancılık politikaları üzerine etkileri (Kolombiya ve Türkiye örneği)

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2021 Diğer
Türkiye ve Kolombiya, coğrafi konumları nedeniyle birbirinden tamamen farklı iki kültürdür. Bu araştırma ile birbirinden tamamen farklı özelliklere sahip iki kültürün (ülkenin) kendine özgü koşullarının ormancılık politikaları üzerine etkileri ortaya konmaya çalışılmıştır. Türkiye, Avrupa ve Asya arasında kuzey yarım kürede, Kolombiya ise Güney Amerika'nın Ekvator bölgesinde yer almaktadır. Bu araştırma için kullanılan metodoloji niteldir. Bu araştırmada, literatürden, devlet kurumlarından, uluslararası kuruluşlardan veri bankalarından bilgi toplanmıştır. Her ülkenin orman mevzuatı, ormanları ve sosyo-kültürel yönleri karşılaştırıldığında, ormancılık politikalarının bütün bunların bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermiştir. Türkiye çok eski medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Yorgun bir coğrafyadır. Ormanları yüzyıllardır bir insan baskısına maruzdur. Buna karşın orman kaynaklarını yönetmek konusunda önemli deneyimleri olmuştur. Köklü kurumsal yapılara sahiptir. Buna karşın Kolombiya çok daha zengin orman kaynakları vardır. Orman ve biyolojik çeşitlilik açısından küresel ölçekte önemi vardır. Ancak bu zenginliği yönetmek konusunda yeterince mahir değildir. Ormanlar üzerinde mutlak bir devlet hakimiyeti gözlenmemektedir.

Farklı materyallerden izole edilmiş fungal suşların l-asparajinaz enzimi üretimi yönünden taranması ve üretim koşullarının saptanması

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2019 Diğer
Bu çalışma, filamentöz fungal izolatlarını, fenol kırmızısı, bromotimol mavisi ve kresol kırmızısı olmak üzere üç farklı indikatör kullanarak L-asparajinaz enziminin üretimi için yarı kantitatif olarak taramayı amaçlamıştır. Ayrıca glikoz, nişasta, laktoz, gliserol ve sukroz gibi farklı karbon kaynaklarının ve üre, L-asparajin, prolin, amonyum klorür ve sodyum nitrat gibi azot kaynaklarının L-asparajinaz üretimi üzerindeki etkilerini araştırmayı da amaçlamıştır. Ayrıca, L-asparajinaz üretimi istatistiksel olarak optimize etmeye çalışılmıştır. Yarı kantitatif tarama, 55 filamentöz fungal izolat için plaka test metodu ile yapılmıştır. Karbon ve azot kaynaklarının etkisi, üç organizma Aspergillus carneus, Penicillium camemmberti ve Cladosporium tenuissimum kullanılarak batık fermantasyon yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. İstatistiksel optimizasyon, farklı set faktörü (sıcaklık, pH, inkübasyon süresi ve karbon /azot oranı) 30 deneyden oluşan 5 seviyeli santral kompozit dönebilen tasarım modeline göre yapılmıştır. Sonuçlar, 53 izolatın L-asparaginaz ürettiğini ve en iyi üreticinin, enzim aktivite oranına (EAO) sahip Aspergillus carneus, Penicillium camemmberti ve Cladosporium tenuissimum sırasıyla 3,18 3,18 ve 3,66 EAO olduğunu gösterdi. Sonuçlar ayrıca, glukozun, test edilen üç izolat tarafından L-asparaginaz üretimi için en iyi karbon kaynağı olduğunu ve üre'nin, Cladosporium tenuissimum tarafından en yüksek düzeyde 5,016 U/ml L-asparaginaz üretimi için en iyi azot kaynağı olduğunu ortaya koydu. Cladosporium tenuissimum tarafından L-asparaginaz üretiminin istatistiksel optimizasyonu, pH, inkübasyon süresi ve karbon / azot oranı ile birlikte sıcaklığın, üretilen L-asparaginaz seviyesini önemli ölçüde etkilediğini ortaya koydu. İstatistikler ayrıca sıcaklık ve inkübasyon süresi arasındaki etkileşim dışında, çalışmada faktörler arasında anlamlı bir etkileşim olmadığını göstermiştir. En yüksek L-asparaginaz aktivitesi, 2,6471 U / ml, 19. deneyden: sıcaklık ?C: 37, pH 6,2 inkübasyon süresi 72 saat ve karbon / azot oranı % 0,2: 1 koşullar altında elde edildi. Maksimum L-asparaginaz üretimi için model tarafından öngörülen her faktörün optimum seviyesi (sıcaklık ?C: 37, pH 6,2 inkübasyon süresi 72 saat ve karbon / azot oranı% 0,2: 1) uygulayarak 3,25 U / ml olarak L-asparaginaz aktivitesi elde edilmiştir. Anahtar sözcükler: L-asparajinaz, filamentöz fungus, santral kompozit tasarımı.

Farklı olgunlaşma dönemlerinde hasat edilen kurutulmuş ve silolanmış dallı darı (Panicum virgatum L.) otunun yem değeri

Thesis Number level Language Year Bilim Dalı
Yüksek Lisans Türkçe 2020 Yemler ve Hayvan Besleme Bilim Dalı
Bu çalışmanın amacı, farklı olgunlaşma dönemlerinde hasat edilen dallı darı otunun kurutulmuş ve silolanmış formlarının yem değerini belirlemektir. Çalışmada yem materyali olarak Could-nine dallı darı çeşidi kullanılmıştır. Dallı darı kuru otu ve silaj örneklerinde; besin madde bileşimi, hücre çeperi içerikleri, silaj kalite özellikleri, enerji değerleri ile nisbi yem değerleri incelenmiştir. Vejetasyonun ilerlemesiyle dallı darı kuru otu ve silajında KM, HS, NDF, ADF, ADL, CEL içerikleri artarken, HP ve NÖM içerikleri azalmış ve en yüksek değerler 3. biçimde elde edilmiştir (p<0.05). Biçim periyodunun ilerlemesiyle dallı darı kuru otu ve silajında enerji değerleri ile NYD düşmüş ve en iyi değerler 1. Biçimde elde edilmiştir (p<0.05). Biçim periyodunun ilerlemesiyle dallı darı silajında pH değeri düşmüş (4.8, p<0.05), Flieg puanı ile LA ve AA oranları artmıştır. Burada en yüksek değerler 3. Biçimde elde edilmiştir (p<0.05). Silajda BA, sadece 1. Biçimde tespit edilmemiştir. Biçim periyodunun ilerlemesi, dallı darı silajının fiziksel özelliklerini etkilememiş ve her üç periyotta da silajlar pekiyi kalite grubunda yer almıştır. Toplam silo asitleri bakımından da en yüksek değer, 3. Biçimde elde edilmiş ve dallı darı silajı memnuniyet verici kalite grubunda yer almıştır. Sonuç olarak, dallı darı bitkisinin hem kurutulmuş hem de silolanmış formunun besin madde içerikleri, enerji değeri ve silaj kalitesi bakımından yeterli olduğu, dolayısıyla ruminant beslemede alternatif bir kaba yem kaynağı olarak kullanılabileceği kanısına varılmıştır. Anahtar sözcükler: Dallı darı, kuru ot, silaj, besin maddeleri, enerji değeri, nisbi yem değeri